26 Şubat 2017 Pazar

Ehl-i Sünnet, Hak Mezhepler ve Modernizm: Dinde Reform Tantanasının İç Yüzü

Osmanlı adliyesinin ileri gelenleri. Sağdan: İstanbul kadısı, Rumeli Kazaskeri, Mekke kadısı, kazasker başmuhzırı. (Resim: Arif Paşa: Mecmua-i Tesâvir-i Osmaniyye). Kaynak: Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku, Arı Sanat Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul: 2012.
Bugün, bilhassa Türkiye'deki Müslümanlar arasında ''Ehl-i Sünnet nedir?'' polemiği mevcut. Zira bilhassa çeşitli ilahiyat fakültelerinde yuvalanan, ''reformist İslâm'' çizgisinden bir yol tutan pek çok ''hoca'', İslâm'ın ilk devirlerinden itibaren ortaya konmuş itikadî ve fıkhî esaslara karşı çıkıyorlar. ''Hadisler Hazret-i Peygamberin irtihalinden çok sonra yazılmıştır, sıhhatli değildir'', ''Kur'an'da olan şeyleri alırız, olmayanları atarız'', ''Mehdi yoktur, Nüzul-i İsa hadisesi bizim tembelliğimizin bir ürünüdür, aksiyoncu olmalıyız'', ''Dinde aslında mürtedler öldürülmez, recm yoktur, kölelik meşru değildir; 1400 yıldır yazılan din aslında sahtedir'', ''Kimi sahabeler (Hazret-i Ebu Süfyan ve Hazret-i Muaviye kastediliyor) aslında Müslüman değildi, öyle gibi göründüler; bunlara sövmek meşrudur'' , ''Kur'an tarihseldir, kimi hükümleri bugün geçersizdir'' gibi akıl almaz şeyler ile İslâmiyet'in üzerine bina edildiği sistemi tabandan tahrip etmek istiyorlar. Buna Türkiye'li ''seküler'' Müslüman ilahiyatçı camia ortak olduğu kadar, Selefî ve Vehhâbî Arap uleması ve onların tesirinde kalanlar da ortak oluyor. Bunlar da, ''Laik devlet tağuttur, mutlaka yıkılarak devrim yapılmalıdır'', ''Devlette çalışan Müslümanlar kâfirdir, avukat tutanlar kâfirdir; zira laik devletin hukuk sistemi küffar sistemidir'', ''Allahü Teâla Arş'ın üzerine kelimenin tam manası ile istivâ etmiştir'' (oturmuştur, demek istiyorlar), ''Sufîlik ve tasavvuf şirktir; İmam Gazzâlî, Abdülkadir Geylânî, İmam-ı Nakşibendî, İmam-ı Rabbânî çok habis kişiliklerdir, bid'at sahibidirler, bazı yerlerde küfre düşmüşlerdir'' gibi saldırgan tavırlarla, bu sefer de Müslümanları ifrattan tefrite, yani bir başka aşırı kanada düşürmeye çalışmaktadırlar. Bir taraf dinde ''ağır gelen'' meseleleri dinin dışına itip ''dinde reform'' ile modernizm ile hesabı olmayan yeni bir Müslüman nesil ihdâs etmeye çalışırken, ötekiler ise kendileri dışındaki herkesi adeta ''yok ederek'', küller üzerinden yeni bir ''İslâm dünyası'' yaratma azmindedir. Lakin, iki tarafın da gösterdiği yol, yol değildir; zira Hazret-i Peygamberin ''Vasat bir ümmet'' olarak nitelediği Müslümanlar kendilerine ne ifratta ne de tefritte bir pozisyon seçebilir, İmam Gazzâlî'nin el-İktisâd fi'l İtikâd isimli eserinde tecessüm ettiği üzere, ''herkese lazım olan iman'' yolunda da belirli bir istikâmette ''iktisâdlı'' olmak gerekmektedir. Fakat bu istikâmeti tutturabilmek için, en başta suâl edilen ''Ehl-i Sünnet nedir?'' meselesine girmek, sonra dinde reformun ufak bir tarihçesine bakmak ve Vehhâbîlik gibi mezheplerin nasıl zuhur ettiğini tetkik etmek gerekmektedir.

25 Şubat 2017 Cumartesi

Âlem-i İslâm ve Hüccet'ül İslâm: Ah Şu Bilindik Terâne!



''İmam Gazzâlî ve Eş'arîlik yüzünden İslâm âlemi şuanki vaziyetindedir. Bunun iki türlü sebebi vardır; birincisi, Eş'arîliğin kader inancının Matüridîlikten farklı olarak birey hürriyetini tahdid etmesi ve en nihayetinde, bu hususiyetinin 'kaderci' bir toplum ortaya çıkarması; ikincisi, Eş'arî kelamının felsefeye, aydınlanmış akla karşı çıkmasıdır. İmam Gazzâlî ile birlikte Eş'arîlik Mu'tezileye galip gelmiş ve aklı boğmuş, özgür düşüncenin önünü tıkamış, bu da İslâm dünyasında bilim geleneğinin sona ermesine sebep olmuştur. İmam Gazzâlî olmasaydı, İslâm âlemi bu durumda olmazdı''.