28 Ağustos 2017 Pazartesi

''Arap İhaneti''nin Aslı

''Araplar bize ihanet etti'' lakırdısı, milliyetçi Türk tarih yazımının en mühim ulus-devlet inşa argümanlarından bir tanesidir. Türkler; yüzlerce yıldır hakkaniyetle yönettikleri Arabistan'da, durup dururken, bir anda, topyekûn bir ihanet ve isyanla karşılaşmış, Arabistan bu sebeple kaybedilmiş ve düşmana yenilmeye sebep olmuştur. Zira Araplar, bu tür hareketlere meyyâl, nasipsiz bir ırk imiş ve Türklerin üstünlüğünü bir türlü anlayamamışlar. Yalan ve tezviratlarla dolu bu tarih yazımı, ne yazık ki binlerce gencin aklını bulandırıyor. Hâlbuki hiçbir şey durup dururken gerçekleşmez; ki, bu ''ihanet'' denilen şeyin ne kadarının gerçekleştiği, Osmanlı subaylarının kaçının Arabistan'ı düşmana peşkeş çekme isteği olduğu gibi hususlar da, bilerek bu tarih yazımının dışında bırakılmışlardır. Lakin, hakikatler elbet bir gün açığa çıkar.

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Neden Japonya Olamadık?

Bugün, modern Japonya, halen bir kraliyet olup, Beş Trilyon Dolara yaklaşan Gayri Safi Yurtiçi Hasılası ile Avrupa Birliği'nin topyekûn nominal GDP'si hariç bırakılırsa, dünyanın üçüncü en büyük ekonomisine sahiptir. 

Kişi başına düşen millî geliri, 40.000 Dolar civarında olup, Türkiye'nin yaklaşık dört katıdır. Elinin altında Honda, Conan, Sony, Toyota, Nissan, Toshiba, Bridgestone, Mitsibushi, Hitachi, Panasonic gibi elektronik, otomotiv gibi alanlarda faaliyet gösterip yüksek teknoloji içeren ürünler üreten onlarca şirketi vardır ve bunların hemen hepsi, dünya çapında rekabete girmekte ve uluslararası pazarda büyük yer tutmaktadır. Japonya'nın bu göz kamaştıran ekonomik durumu, Japonya'nın son iki asrına bakmamış olanlar için garip gelmeyebilir, fakat bunu yapanlar umumiyetle etkilenmeden duramazlar. 19. yüzyılın ortalarına kadar kendi başlarına bir arkebüs tüfeği dahi yapmaktan aciz olan, Avrupalılar tarafından ''kafasız, medeniyetsiz sarı ırk'' diye aşağılanan bu ada ülkesi, tam iki yüzyıl boyunca Avrupa tipinde bir devlet, bürokrasi ve ordu kurmaya çalışmış olan Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu gibi Avrupa ile münasebetleri ve ortak tarihi çok daha fazla bulunan ülkeleri yalnızca yarım asırlık bir modernizasyon serüveniyle geçmiş, Rusları da 1905 Mançurya Savaşı'nda perişan etmişlerdir. 18. yüzyılın sonlarına dek dünyanın yuvarlak olduğuna ikna olmayan ve Konfüçyüs'çü evren modelinin ''kare dünyasına'' iman etmeye devam eden Japon halkı, 1949'da Nobel Fizik Ödülü'nü Tokyo'ya götürmeye muvaffak olmuşlardır. Bu başarının, sür'atli ve çabuk kalkınmanın ardında yatan miras nedir? Veya Japonya'yı bu denli özel kılan şey nedir; niçin Osmanlılar, Japonlardan yüzyıllarca çok daha ileri bir kültür ve medeniyet sahibi olmalarına, her daim devletleri Çin işgaline uğramış bu ada halkının karşısında kendi devletleri uzunca bir müddet Avrupa'yı askerî, ilmî ve teknik anlamda kasıp kavurmuş olmalarına rağmen geri kalmışlardır? 1875'de daha Japonya'da demiryolu veya telgraf yokken, memleketi 36.059 kilometre telgraf hattı ve 4.632 kilometre konvansiyonel demiryolu ile donatan Osmanlılar; 1895'te Yawata'da ilk millî çelik fabrikasını kuran Japonya'yı niçin izlemek durumunda kalmışlardır? Bu vaziyetin izahı kâbil midir? İşte bu yazının maksadı, okuyucuyu bu mesele hakkındaki mezkûr suâllere yanıt aramak ve bulmak. 

18 Ağustos 2017 Cuma

Osmanlıların Çöküşü ve Avrupa'nın Yükselişi

Denilebilir ki, dünya üzerinde feodal dönemdeki en başarılı bürokratik-askerî ve mülkî işleyişe sahip devlet, Osmanlı İmparatorluğu'dur. Ve yine denilebilir ki, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu denli Avrupa'nın çok ilerisinde olan devlet düzeninin mükemmelliği, onun Avrupa karşısında geriye düşmesine neden olan en önemli âmildir. 

Evvelâ şöyle başlamak gerekiyor: Feodalizm nedir? Feodalizm, esas itibariyle Roma İmparatorluğu'nun son döneminden itibaren Avrupa'nın temel iktisadî ve idarî modeli olmuş bir ekonomik sistemdir. Roma İmparatorluğu, bilinen dünyanın büyük bir kısmını fethetmiş ve bunları karmaşık bir yol, kanal sistemi ile ihya etmişti. İmparatorluk büyüdükçe, iç ve dış sorunlarla baş edilememeye başladı. Zenginleşen kesimin kendi çiftliklerini (latifundia) kurarak şehirlere göçmeleri ve tüketici sınıfına dönüşmeleri, uzak bölgelerin merkeze akıttığı değerlerin miktarından ötürü artık kendi kendilerine yetememeleri ve merkeze başkaldırmaları bazı siyasî, ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtı. Bir müddet sonra aslen Cermen kavminden olan göçebe ve barbar ırkların Roma nizamına başkaldırması, Kavimler Göçü gibi ciddi ve dünyayı sarsan olaylar neticesinde, yapılan bu karmaşık yollar işlememeye başladı; zira yolların güvenliği sağlanamıyordu. Şehirler talan edildi, birçoğu terk edildi. Köprüler çöktü, kanallar ot ve bitki artıkları ile kaplandı. Şehirlerdeki nüfusun azalışı, ticaret yollarının da güvenliğinin temin edilememesi sebebiyle, bu latifundia denilen çiftlikler kendi ürünlerini pazarlayamaz olduklarından, kendi ellerindeki malları yine kendileri tüketmek sûretiyle kapalı ekonomiler oluşturdular. Roma İmparatorluğu ikiye bölünürken Avrupa'nın büyük kısmı, bu barbar kavimler tarafından istila edildi ve bunlar kısmen medenîleşmelerine karşın, şehir yaşantısından ve kuvvetli bir idarî, hukukî sistemden mahrum olduklarından, Roma'nın son dönem, bozuk toprak düzenini devam ettirdiler. Bunlardan Frank kökenli Mevorenjler, Hıristiyan oldular. Bir süre sonra krallıklarını nâiblikleri vazifesini yürüten ve sonradan bir diktatör olan Pepin'e kaybettiler ve yerlerine bunun soyundan inen Karolenjler geldi. Karolenjlerin efsanevî hükümdarı Charlemagne, öteki Cermen boylarını yenerek Avrupa'yı yeniden bir anlamda birleştirdi ve kendisini yeniden ''Batı Roma İmparatoru'' ilan etti. Papa III. Leo'nun elinden taç giyen bu Frank, barbar kavminin âdetlerini Roma nizamıyla ve Hıristiyanlıkla birleştirerek ''Feodal'' sistemi Avrupa'ya miras bıraktı, zira ölümünden sonra Karolenjler de parçalanmış ve Avrupa yeniden kaotik günlerine dönmüş; latifundialar da birer asil lordun himayesine sığınmak zorunda kalmıştı.