Hüzün ve ümidi aynı anda taşıyan bir fotoğraf: Osmanlı subayları, Filistin'de dua ediyor. |
Şahsım adına, muhatabımın cehennemde itikadî sapıklığından ötürü ceza görmeyecek olan yegâne fırkaya, yani Ehl-i Sünnet'e tâbi olup olmadığını anlamak için sorduğum suâllerden biri, ''Osmanlıları sever misin?'' sorusudur. Zira Vehhâbîler bu suâle, ''Osmanlılar iyiydi, güzeldi ama bir sûfi devleti idi, tasavvufla iştigal ettikleri için itikadleri bozuktu. Bu sebepten ötürü de nihayetinde yıkıldılar'' derler, sanki El Kaide'den IŞİD'e kadar kurdukları onlarca terörist örgütle zaferden zafere koşmuşlar da, dünyaya bir katkıda bulunmuşlar gibi...
Şiîler, Nusayrîler veya Aleviler bu suâle, ''Osmanlılar bize çok zulmetti, Ehl-i Beyt'e düşman idiler'' diye yanıt verirler; hâlbuki Osmanlıların soyu, Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer vasıtasıyla, farklı cihetlerden Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'a kadar varır. Bir insan kendi kendisine, kendi ailesine veya kendi evlâdına düşmanlık eder mi? Elbette ki etmez. Fakat Şiîlere göre Ehl-i Beyt olma hakkı sadece kendilerine ait olduğundan, böyle bir inceliği anlamalarını beklemek boşunadır.
İtikadı bozuk, dinî anlamda lakayd olan veya ''Tengrici'' takılan Türkçüler ise mezkûr soruya, ''Osmanlılar Türklükten uzaklaşmıştır, Türklere makam ve mevki vermemiş, devşirmeleri korumuş kollamış, Anadolu'daki Türkmenlere zulmetmiş, ancak sefer zamanı asker olarak ondan faydalanmıştır'' şeklindeki bir yanıtla mukabele ederler. Tabiatıyla, ''Türklükten uzaklaşmayan'' Türk devletlerinin ortalama ömrünün 100 yılı dahi bulmadığını gözardı etmişlerdir. Lakin Osmanlılar ilmiye teşkilatını tamamen Türklerden oluşturmuş bir devlettir. Bürokraside devşirmelerden yaptığı tercih, tamamen siyasîdir; çünkü arkasındaki nüfuzlu ailesi olan bir Türk büyüğündense, kimsesiz bir devşirmenin sadrazam olması, padişahın işine gelir. Zira kellesini almak icâb ettiğinde, ona karşı bir hareket olmaz, sadrazamın kimsesi yoktur. Yani meselenin Türklükle bir ilgisi yoktur, bugün Anadolu'daki bir Türk, Türk olduğunun farkındaysa, bu Türk-İslâm ananelerine göre idare edilen Osmanlılar sayesindedir. Öyle ki, bugün Yahudiliğe veya Hıristiyanlığa geçmiş Türkî kavimlerin hemen hiçbiri, Türk olduğunu bilmez; geçmişini, dilini ve âdetlerini unutmuştur. Osmanlı idaresindeki hiçbir kavim; Boşnaklar, Çerkesler, Farısîler, Arablar, Bulgarlar, Yunanlılar vesaire ise geçmişini unutmamıştır, zira İslâm kavmî bağlılıklara tolerans gösterir. Türkler ise zaten hâkim millet olduğundan, böyle bir tehlike baş göstermemiştir bile. Osmanlılar Türkleri en çok koruyan Türk devletidir ki, bu sebepten ötürü ordusunu profesyonel devşirmelerden kurmuş, Türk ahalisi bol mıntıkaları, çiftçileri ve tımar sahiplerini sürekli orduya almamıştır. Fakat Osmanlılar, Anadolu'da düzeni ve nizamı bozan, göçebe yaşadığından ötürü toplayıcılıkla geçinen, asayiş olaylarına ve katliamlara yol açan çeşitli topluluklara göz açtırmadığından, ne hikmetse Türk düşmanı oluvermişlerdir. Zira bu toplulukların ekserisi, Türkmen kökenlidir. Tengrici Türkçülere göre eğer mevzubahis Türk kökenli topluluklar ise, onların oğlan kaldırıp dağa kaçırmaları, göçebe yaşadıklarından ötürü köylüleri öldürdükten sonra mahsullerini almaları hoşgörüyle karşılanmalıdır. Fakat bugün, Güneydoğu'da kaçak elektrik kullanan Kürtlere karşı ise amansız olunmalıdır. Böyle saçmalıklara ne yazık ki Kemalist rejim pirim vermiştir. Türklüğü 600 sene yaşatan Osmanlılar ''Türk düşmanı'', ömrü düvel-i muazzama devletlerinin kapısında Fransızca mektup taşımakla geçmiş İttihâdcılar ise ''Büyük Türkçü'' oluvermiştir.
İşte, taife taife bu suâle sapık toplumlar böyle yanıt verir. Osmanlıları sevenler ise ister Kürt, Türk, Boşnak veya Çerkes olsun, bu hanedanın kendilerine yaptıkları iyilikleri unutmayan, dine olan büyük hizmetlerini övenlerdir. Şu bir gerçektir ki, Osmanlıları sevmeyenlerin, onlara küfür edenlerin dininden, imanından şüpheye düşülür. En azından, ''Demek ki dinini de, tarihini de iyi bilmiyor'' diye düşünülür. Zira bir Ehl-i Sünnet bir Müslüman, büyük âlimler, askerler yetiştirmiş, nice kavmi İslâm etmiş bu devlete ve hanedana kötü gözle bakamaz. Bakanlar, işte yukarıdakiler gibilerdir: Vehhâbîler, Şiîler, Tengrici Türkçüler, Kemalistler, Marksistler, PKK'lı Kürtler... Bir Müslüman, bu ihanet şebekeleri arasında anılmaktan korkmalıdır.