18 Ekim 2017 Çarşamba

Bir Kültür Travestiliği: ''Tengricilik''

Ekşi Sözlük'te geçirdiğim neredeyse üç yıl boyunca anladığım birkaç şey var. Bunlardan bir tanesi kendisine ''Kutsal Bilgi Kaynağı'' nâmını uygun görmüş bu portalın süzme gerizekâlılar tarafından işgal edilmiş olması iken ikincisi, Ekşi Sözlük'te çeşitli partilerin örgütlendiği, bunların birkaç kişi tarafından sanki farklı kişilermiş gibi, farklı hesaplar satın alınmak sûretiyle tek bir merkezden yönetildiği (Komünist Partililer bilhassa bunu çok yapıyorlar, gerekirse isim de veririm), üçüncüsüyse bu platformun tamamen bir psikolojik harb vasıtası olarak kullanıldığıdır. Ekşi Sözlük'ten korkmak, kaçmak, girmemek ancak şahsın kendisini sinirlilik halinden muhafaza edebilir. Hâlbuki zehir yayılıyor. Türkiye'de sosyal medya kullanan, kafası çalışan, hakikaten başarılı binlerce Müslüman genç olmasına karşın kimse böyle şeylere mesai harcamak istemiyor. Lakin mücadele Ekşi'de de devam etmeli. Biz de bunu adâbınca sürdürmeye çalışıyoruz. Bugün ise, bu sözlükteki en gerizekâlı ve habis topluluktan bahsedeceğiz: Tengriciler, yani Neo-Şamanistler.

Bundan binlerce yıl evvel, Avrupa'daki Âri ırk kümesinden yalnızca bir avuç Latin (İtalikler, Yunanlılar) halkları göçebe yaşam tarzını bırakmış, boylar federasyonundan merkezî/kurumsal devletlere geçebilmişti. Afrika'da Mısır'da ve Anadolu ile Orta Doğu'da, daha doğrusu Mezopotamya'da Sâmî/Hâmî kökenli halklar da bunu başarmışlardı (bugünün modern alfabesinin temelini atanlar Sâmî bir ırk olan Fenikelilerdir, yani bugünkü Araplar-İbranîlerdir), lakin bu tarihte henüz Cermenler ve kolları (Franklar, Angllar, Saksonlar, Gotlar, Vikingler vesair bugünkü Avrupalıları oluşturan halklar) animizme inanan, doğa güçlerine tapan, okuma yazma gibi hasletlerden uzak, vahşi ve yağmacı tabiatlı iptidâî kabilelerden ibaretti. Yunanlılar, Makedonya Krallığı gibi oldukça kuvvetli yapılar oluşturabilmelerine rağmen, yaşadıkları iklim ve siyasî atmosferleri sebebiyle, şahsî hürriyete fazla ehemmiyet verdiklerinden ötürü kuvvetli teşikilatlanmalar (Devletler) kuramadılar. Lakin Latinlerin Avrupa kolu olan İtalikler (Proto İtalyanlar denilebilir), kuvvetli bir devlet fikriyle disiplini mezcederek buna muvaffak oldular. Devlete itaatsizliğin ölüm olduğu bir hukuk sistemi inşa ettiler. Kanunsuz iş yapmadılar. Bu sebeple bilinen dünyanın hemen hemen tüm bölgelerini ele geçirmeyi başardılar.

Lakin, bir noktadan sonra zapturapt altına aldıkları kavimlerde bir huzursuzluk patlak verdi. Birileri tek bir Allah'a inanmaya başlamıştı. Putperest Roma, bir müddet sonra Hıristiyanlığı tazyik edemeyeceğini anlayınca, resmî dinini İsevîliğe çevirdi. Kavimler Göçüyle birlikte ikiye bölünse de, o mıntıkalara yerleşen Cermen kavimleri paganik âdetlerinden yavaş yavaş vazgeçerek Hıristiyanlığı seçtiler. Zira paganik inanışların kudret getirmediğini, yalnızca geri ve göçebe halkların basit inanışları olduğunu, kurumsallaşmış ileri medeniyetlerin daha sofistike dinlere inanmalarının lazım geldiğini anlamışlardı. Tarihi boyunca saçma sapan şeylere iman etmiş bir kavim olan Frankların kralı Şarlman, Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Hıristiyan Avrupa'yı Müslümanların gönderdiği küçük bir keşif kuvvetini yenerek ''Müslüman İstilasından'' kurtardığı için büyük bir şöhrete layık görülürken ve elinde Batı Roma Tacını tutan Roma Kilisesi Papasının tacı başına geçirişine tanık olurken, bu realiteyi şahsî olarak kavramıştı. Şarlman eğer Hıristiyan olmasaydı, beş para etmez bir çapulcu ordusunun komutanı olarak kalacaktı. İşte, bu tarihten itibaren dünyada yeni bir devir başladı: İlahî dinlere inananların, paganizme inananlardan daha fazla olduğu bir dönem. Türklerin de o dönemden itibaren İslâmlaşmaya başlaması hiç de şaşırtıcı değildir. Zira eşyanın tabiatı, kanunu böyledir.

Bu küçük hikâyeden çıkarılacak netice, işte bu kadar basittir. Paganik dinler, Tengricilik, animizm, şamanizm, artık ne haltlarsa, bunlar göçebe toplumların dinidir. Bir kurumsallaşmaya müsaade etmez. Bu sebeple Japonlar, 1870'lere kadar Şintoizme inanmalarından ötürü dünya sahnesine hiçbir sûretle çıkamayan, vasat bir adalı halkı olarak kalmış iken; Avrupa'ya açılış ve Hıristiyanlığın serbest bırakılması, ülkeyi ziyaret eden Cizvit misyonerlerin getirdiği icâdların kabulü ile çok kısa bir sürede Rusya'yı ezecek kudrete erişmişlerdir. Cermeni Alman yapan, Hıristiyanlıktır. Türkü bugünkü Türk yapan da, işte İslâm'dır.

Lakin birileri, bu hakikatleri iğdiş etmek istiyor. Bunlara göre Türkler yeniden pagan olmalı, Gök Tengri'ye inanmalıymış. Lakin eski Türklerin Gök Tengri dedikleri bir çeşit güneş tapıcılığıdır. Türklerde Tengri denilen mefhum, ulu olarak görülen her türlü şeye verilen bir tazim sıfatıdır. Divan-ı Lügat-it Türk müellifi Kaşgarlı Mahmud, ''Adı batasıca kâfirler, gördüklerinde kendilerine ulu görünen her şeye; icâbında yüksek bir ağaca, eski bir taşa dahi Tengri derler!'' diyor. Bugünün Türkü, kendisini bilmem kaç bin sene önce yaşamış atalarının idrak seviyesine mahkûm etmek zorunda mıdır? Dağa, taşa tapmak zaruretinde midir? Bugünün Almanı, Hıristiyanlık dinini kabul etmezse ateist olur. Bizimkiler ise daha geriye gitmek, ecdâdının bin yıl evvel bıraktığı dine geri dönmek istiyor. Lakin bunların sakat mantığına göre gerici olanlar Müslümanlar, ilerici ve vizyoner olanlar ise kendileridir. Şu mantıksızlığa bir bakar mısınız?

Bunlara göre, Göktürkler ve ardılları muhteşem imparatorluklar iken, Selçuklular-Osmanlılar Fars-Arap özentisidirler. Derler ki, işte Osmanlıların adları Ahmed, Mehmed imiş; bir Türk adı böyle mi olurmuş? Elbette ki böyle olmamalıydı. Göktürk ''Tanyü''leri gibi Hohanyeh gibi isimler almalılardı. Hohanyeh anlaşıldığı üzere, tam anlamıyla bir Türk ismidir. Sözde milliyetçiliğin pîri olan Göktürklerin diktikleri o taşlarda anlatılan, Çinle olan savaşlardan çok; Oğuzlar, Uygurlar gibi bilimum Türk boylarına olan akınlardır ve bunlara umumiyetle sövülür. Bu taşları dikenlerden sonra gelenler, bu millî nitelikleri dahi ellerinde tutamamış; bir tanesi dayanamayıp Çin hükümdarına ''Beni bir bekçi köpeği olarak yanınıza alınız'' diye bir mektup dahi yazmıştır. Osmanlı ve Müslüman Türk tarihinde böyle bir ''köpek''liğin esamesi dahi yokken, Tengricilerin kıblesi Göktürklerin hali bundan ibarettir: Kısa ömürlü, birkaç taş dikmiş, ''bekçi köpeği'' Kağanlı bir boylar federasyonu... Türkün bugünkü ideali ve hedefi bu mudur?

Bir başka saçmalık da şudur: Tengriciler, acayip birer Moğol hayranıdır. Dünya insanî mirasına hemen hemen hiçbir şey katamamış belki de yegâne ırk olan Moğol fetişizmi bu ülkede Moğolistan'da olduğundan dahi fazla revaçtadır. Hâlbuki Moğollar Türk değildir. En fazla genetik olarak Türklere kuzen sayılabilir. Uygurlarla başlatılan tarihî bir süreç sonrası, Anadolu'da ve Orta Asya'da Türklerle karışarak Türkleşmişlerdir. Zira kültürleri çok geridir. Savaşmaktan başka hiçbir şey bilmeyen bu kavme bildiği her şeyi Türkler öğretmiştir denilirse mübalağa edilmiş olmaz. Sonradan da bunlar Müslüman olmuşlardır. Lakin bu Tengrici kafa, Moğolların İslâm öncesi Budist dönemine bayılır. Cengiz Han, Hülâgu Han gibi beş para etmez insanları göklere çıkartır. Nedeni, bunların Müslüman Arap öldürmüş olmasıdır. Lakin bunlar, Müslüman Arap öldürdükleri kadar Müslüman Türk de öldürmüşlerdir. Ancak gerizekâlı ırkçılar böyle şeyleri anlayamıyorlar. Nedendir bilmiyorum.

Misal, Hülâgu Han. Bu adam Türk değil, Moğoldur. Budisttir. Etrafı Şiî, Hıristiyan ve Budist doludur; lakin Sünnîlerden nefret eder. Nerede görse, onu tepeler. Zaten Tengrici cenahta bu sebepten ötürü sevilir. Fakat gözden kaçırılan nokta şudur ki, Hülâgu'nun Orta Asya'dan Bağdat'a kadar uzanan istilası, Ön Asya'daki Türk hâkimiyetini tamamen yok etmiştir. Esas yeri Orta Asya olan yiğit bir Türk kavmi olan Kıpçaklar, ta Orta Doğu'ya sürüldü. Meselâ daha sonra bu sadiste hayatının tokadını vuracak olan Baybars, o zamanlar Moğollarca esir edilerek Şam'da satılmış bir Kıpçak Türküdür. Hülâgu madem Türktür, Türkleri çok sevmektedir, niçin Müslüman Arap öldürdüğü kadar Türk de öldürmüştür? ''Ordusunda Türkler vardı'' savunması, acınası olmaktan ziyade dangalakça bir yorumdur, zira Bizanslıların ordusunda da Peçenekler, Kıpçaklar gibi Türk boylarından askerler vardı. O zaman Roman Diyojen bir Türk büyüğü müdür diyeceğiz? Böyle bir angutluk olabilir mi?

Bu herifin Bağdat'ta yaptıkları ile övünen Tengriciler, bunun en az kendisi kadar habis olan oğlu Abaka Han'ın Anadolu'da yaptığı Türk katliamlarını biliyor mu? O katliamlarda yüzbinlerce Türkün kellesi alınmıştır. Balkan Savaşlarından evvel Türk unsurlarının yaşadığı en büyük katliam budur. Ruslar dahi 93 Harbinde bu denli büyük bir katliama imza atamamışlardır. Türkün makûs kaderi bu olsa gerek: düşmanına aşık olmak...

İşte bu Hülâgu denen adamın akrabası Berke Han Müslüman olmuş, bunu yenmiş; Baybars da Ayn Calut'ta tokatlamıştır. Hülâgu nefret ettiği İslâm'ın kardeşleri arasında yayılışını görerek, elem içerisinde mürd olmuştur. Bugün sadece Türkler değil, Moğollar da Müslümandır. Sultan Baybars gibi öz Türk bir hükümdarı değil, Hülâgu gibi en fazla Türklere kuzen olabilecek bir Türk-İslâm düşmanını sevmek, ancak gerizekâlı Türk Tengricilerine yaraşır.

Gerçek şu ki; bu step yağmacısının Türklere, Türklüğe bir faydası olmadığı gibi, aslında zarar vermiştir. Belki Arap katliamlarıyla ünlenmiş olması, ülkemizdeki zekâ fukarası ırkçıları kendisine çekiyor bilemiyorum, fakat Anadolu'da Türklüğü korumakla ve müdafaa etmekle alâkası yoktur; hatta o ve oğlu, Türk katliamlarında sınır tanımamıştır; Orta Asya'dan Orta Doğu'ya ve Anadolu'ya kadar uzanan bir coğrafyadaki Türk hâkimiyeti elden gitmiştir. Selçukluların ve Türklerin hâmilik ettikleri, ellerinde tuttukları Abbasî halifesini öldürmesinin kimseye bir faydası olmamış, Budist olsun diye kıçını yırttığı Moğollar da Müslüman olmuş, hayatının dayağını Müslüman soydaşından ve atalarının köle diye sattığı bir Türkten yemiştir. Tüm bunlara karşın bu adama zerre muhabbet beslemek, büyük bir mide gerektirir. 

Hülâsa, ülkemizde Kemalizmin yenilişi, bir zamanların Kemalist ebeveynlerinin evlatlarında Türkçülük, Kemalizm ve ateizmin yeni bir tür kırmasının filizlenmesine sebebiyet vermiştir. Bu ideoloji, üzerinde durulmaya dahi değmeyecek, komik ve vasat bir fikriyat üzerine inşa edilmiştir. Argümanları gülünç ve ikna edicilikten uzaktır. Anti emperyalist bir tavır içinde oluyormuş gibi kendisini göstermeye çalışmasına rağmen, iş Müslümanların haklarının emperyalizme karşı müdafaasına gelince kazın ayağı hiç de öyle değildir. Zira bunlara göre kendilerini destekleyen çağdaşlık, ''dünyanın medenî kuvvetleri'' olarak müttefiktir, desteklemeyenler ise sömürücü emperyalist. Fikrî insicamı bozuk bu ideolojinin en büyük teklifi, Türkleri bir Kültür Travestisi yapmaktır. Sözde Türk, eski kimliği ''Araplaştığı'' için onu vererek, yerine Batılı bir kültür ithal edecek, böylece eski Türklüğü ile de barışacaktır.

Elbette asla böyle bir şey gerçekleşmeyecek.

Travesti olmayacağız!

1 yorum:

  1. Selamün aleyküm.Bu Tengricilik mevzusu konusunda nacizane fikrim bu görüşün(!) ırkçılık/milliyetçilik soslu Deizm olduğudur.Misal sen gidip Hristiyanlığa yahut Yahudiliğe baktığında bir şeriat görürsün.Allah,Peygamber aşkına biri gelip bana desin,Tengrizmin ne şeriatı vardır?Ne öğretisi ne aklahi temeli vardır günlük hayatta?Ben sadece Tanrı'ya inanırım diyen adamın Tanrı yerine Tengri diyen versiyonu bu tipler.

    Yani dediğin gibi şehirleşmeyle gelen organize tek tanrılı dinler nasıl Paganizmin yerini aldıysa,bazı hastalıklı kalplerde de bu modern milliyetçi/ırkçı akımlar Islam yerine soslu Deizmi getiriyor.

    Hayır bu sazanlar Turan aşkıyla yanıyorlar,Orta Asya'ya dönseler oradaki Türkler de ağırlık olarak Müslüman.Yani neyin kafasıdır ki bu çözemiyorum.Olay tamamen-özellikle ergenlerin-ezik egolarını tatmin etmek.En basit şekil de bir yere ait hissetmek.Bunlara desen ki Turan kurulacak ama siz başında olmayacaksınız atıyorum Kırgızistan olacak sanmam ki çoğu kabul etsin.Safi nefs tatmini.Sürekli eleştirdikleri ve nefret ettikleri Araplar kadar kabilecilik/kavimcilik yapıyorlar.Allah kınadığını yaşatmadan öldürmez derler ya işte bu da o hesap.

    Hazır bu konu da hızını almışken bence Nihal Atsız vs de eleştir derim.Ana yemek sonrası tatlı misali.

    YanıtlaSil